İnsan ve hoşgörü kavramlarının kesiştiği noktayı derinlemesine irdeleyen, farkındalık yaratıcı bir metin.
“Dünyanın bize saygı göstermesini istiyorsak evvela biz kendi benliğimize ve milliyetimize bu saygıyı duyguda düşüncede bütün davranış ve tutumumuzda göstermemiz gerekir. ”
– Mustafa Kemal Atatürk
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 1997 de aldığı tavsiye kararında nefreti yayan, ön yargıları besleyen, kendinden olmayanı kötüleyen her türlü içerik; nefret söylemi olarak tanımlanmıştır.
Türk Ceza Kanunu’na baktığımızda 216. madde nefret söylemi için kamu şartının bozulmasını ön şart olarak kabul etmiştir. Bunun dışında din, dil ,ırk ,mezhep gibi kutsal değerlere yönelik aşağılamalar da suç olarak kabul edilmektedir.
Nefret söylemi toplumlarda bir arada yaşama kültürünü yok ediyor. Derin ayrılıklara varacak fikri çatışmalarla insanlar birbirinden soğutuluyor. Politize olmuş toplumlarda siyasi ayrılıklar bir başkası hakkında yorum yaparken ön yargıya sebep oluyor.
İnsanların psikolojilerinin bozulduğu ortamda sağlıklı iletişimin gerçekleşmesi mümkün değil.Toplumdaki bu kutuplaşma tabandaki ortak noktalara zarar verirken değerlerin de hiçe sayılmasına sebep oluyor.
Toplumda infial yaratan bazı durumlarda o ülkenin Türkiye’deki vatandaşlarına karşı bir nefret söylemi dillendiriliyor.Nefret söylemi ile kastedilen yalnızca bireylere ve gruplara hoşgörüsüzlük, saygısızlık, alçaltma değil ; düşmanlık, zarar verme ,düşmanı pasifleştirme isteğine varacak kadar da ileriye gidiyor.
Her toplulukta olabileceği gibi her millette de toplumun temel değerlerini zedeleyen insanlar çıkacaktır.Bizim bu durum karşısında alacağımız tavır bu dili yeryüzünden kaldırmada en etkili araç olacaktır.
Toplumsal hoşgörü eksikliği, insanların birbirine saygısının azalmasıyla nefret söylemi tetikleniyor. Irkçılık , cinsiyetçilik, ayrımcılık nefret dilinin en çok kullanıldığı sorunların başında geliyor.
İnsanlar siyasi, dini, ekonomik ve daha birçok değişik alanlarda bir başkasının çıkarları doğrultusunda yönlendirilmeye çalışılırken kendi iradelerini kullanmada aciz kalıyor.
İSLAMOFOBİ
2017 Avrupa İslamofobi Raporunda neredeyse tüm AB üyeleri ile Rusya ve Norveç gibi 33 ayrı ülkedeki islamofobik gelişmeler incelenmiş ve İslamofobinin maalesef bugün Avrupa Devletlerinin kurumları ve toplumlarında normalleşen bir olgu haline geldiği gözlemlenmiştir.
Avrupa’da artan milliyetçilik akımı din ,dil ,ırk ayrımı tanımadan tırmanmaya devam ediyor.
Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı (FRA) tarafından yayınlanan bir araştırma da Avrupa’daki Müslümanların yüzde 76’sının yaşadıkları ülkelere güçlü bir şekilde bağlı oldukları ancak Avrupa’daki Müslümanların yüzde 31’lik bir kesiminin iş başvurularında ayrımcılığa uğradıklarını ortaya koymuştur. Aynı araştırma’da Avrupa’daki Müslümanların sadece yüzde 12’sinin yaşadıkları ayrımcılığı ilgili makamlara bildirdiklerini tespit edilmiştir.
Avrupa da gözlenen nefret suçlarının artışı üç katına çıktı.
Almanya İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan Suç İstatistik Raporuna ek olarak yayınlanan raporda da siyasi amaçlı suçların 2015 yılına göre yüzde 66,5 arttığı belirtildi.Buna karşın kriminal suçlarda azalma gözlendi.Bu rapor bile bizlere artan nefret şiddetinin ne boyutlara ulaştığını gösteriyor.
MEDYADA NEFRET SÖYLEMİ
Yeni medya da bu nefreti tetikleyen unsurlardan.Doğrudan şahısları hedef alarak aşağılama, hakaret boyutlarına varacak şekilde haberlere her mecrada rastlıyoruz.
Medyada yetersiz verilerle yapılan haberler insanlarda bunalıma yol açarak şiddete meyilini arttırıyor.
Amerikan Psikologlar Derneğine (APA) göre nefret suçları mağdur bireylere ve onların ait olduğu toplumlara yıkıcı bir etki bırakmakta. İşlenen suç bireyi olduğu kadar üye olduğu grubu da mağdur duruma düşürerek, toplumda dışlanan grup haline getirmektedir. Bu insanları normalleştirmezsek ileride daha büyük sorunlara yol açacakları kaçınılmaz bir gerçek.
Hrant Dink Vakfı çatısı altındaki Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi projesi ile ayrımcı dil ve nefret söylemi konularında farklılık yaratılmaya çalışılıyor. Türkiye’de yaptıkları çalışmaya göre 1500 den fazla yerel ve ulusal gazete metinlerinde ayrıştırıcı nefret söylemine rastlanılmış.Hakkında en çok nefret söylemi üretilen gruplar arasındaki ilk üç; Yahudiler, Suriyeliler ve Yunanlılar.
MEDYAYA GÜVEN
Oxford Üniversitesi Reuters Gazetecilik Çalışmaları Enstitüsü tarafından 2018 Türkiye Dijital Haber raporu yayınlandı. Raporun içeriğinde haber erişimi, siyasi yönelime bağlı basına güven, sosyal medya ve iletişim uygulamalarının habere yönelik kullanımı, dezenformasyon, medyada kutuplaşma ve medya okur yazarlığı konularında araştırmalar yer alıyor.
Türkiye’den 2 bin 19 kişinin katıldığı raporda Türkiye’de medya okuryazarlığı düşük seviye olarak gözlemlendi. Buradan anlaşılacağı üzere insanlar haberleri nasıl yorumlayıp değerlendireceği konusunda eksik.
Yine araştırmanın ortaya koyduğu verilere göre Türkiye’deki katılımcılar siyasi görüş paylaşımından endişe duymakta.
Bu konuda endişe sahibi olarak görülen kesim toplamda yüzde 65.
Türkiye siyasi görüş açıklamada araştırmaya katılan 37 ülke arasında son sırada yer alıyor.
Araştırma da ayrıca yalan haberle karşılaştığını iddia edenlerin oranını yüzde 49 ve Türkiye bu anlamda da başı çekiyor. Diğer 37 ülkede ortalama yüzde 26.
Türkiye’de medyaya güven duyulmadığının çarpıcı biçimde göstergesi bu rakamlar.
Medyaya güvenin en yüksek olduğu ülkelere baktığımızda yüzde 9 ile Almanya ve Danimarka geliyor.
Türkiye’de insanlar bu güvensizlik ortamında her şeye karşı daha kuşkuyla bakmaya başladı. İnsanların bir başkasına bakarken benden mi, değil mi kaygısı gütmesi hiç iç açıcı bir durum değil.
BİLGİ KAYNAKLARI ÇOĞALIRKEN REREFRANS NOKTALARI AZALIYOR
İçinde bulunduğumuz yeniçağda zenginlik, bilginin bir ürünü haline geldi.
Peki bu kadar kaynak bolluğunun olduğu bir dönemde doğru bilgiye nasıl erişim sağlayacağız? Yanlış bilginin insanı ne yöne saptıracağı kestirilemiyor. Kaynağını araştırmadan edineceğimiz bilgi bizleri yanıltabilir.Tek kaynağa bağımlılık bakış açımızı sabitleyeceğinden doğru karar vermede hataya sürüklenebiliriz.
Gülümsemenin sadaka olduğu bir medeniyetten gelen bizler ne ara bu kadar asabi olduk?
Gündelik hayatın ürettiği endişe duygusu hayatımızın her alanına sirayet etmiş durumda.İnsanlar çok ani sinirlenip öfke patlaması yaşayabiliyorlar.Şehir hayatının vermiş olduğu koşuşturmacada bu siniri tetikleyen unsurlardan.Bu kadar gerginleşen ortamlarda sağlıklı iletişimi nasıl sağlayacağız?
Ne güzel demiş Mevlana;
Ya kırdığın kalbi Allah seviyorsa? Bilemezsin. Bilseydin ödün kopardı.
Bizler de öteki beriki demeden ortak paydamız olan bu vatan toprağında ilelebet yaşamak için birliğimizi koruyalım.İnsanları ötekileştirmeyelim.Hoşgörü iklimini hakim kılarsak inanın bana bu toprakları daha yaşanabilir kılabiliriz.
karani kaya
Cok guzel tebrik ederim
Goruslerine katiliyoum