Günümüzde üniversite sizin için ne anlama geliyor?


 

 

Açıkça ortaya koyalım; Türkiye’deki üniversitelerde, evet, çok büyük sorunlar var. O dediğim iklimi yaşatamama sorunu var, o iklime dayalı, uygun ve özgün düşünür çıkaramama sorunu var. Üniversitelerimizin sorunları çok büyük. Bunu herhalde hiç kimse inkar etmez. Fakat şimdi bir de dünyaya baktığımız zaman, dünyada da çok farklı olmadığını görüyoruz. Bütün dünyada bir düşüş var.

 

Benim için üniversite ne ifade ediyor? Benim için üniversite öykü yazabilen insanların yeridir. Şimdi sürekli öykü diyorum konuşmanın başından beri. Ne diyor bu adam, ne öyküsünden bahsediyor?

 

“Her şey bir öykü” bilinen bir söz ile. Gerçekten her şey bir öykü. Yani öyküden kastım; problem ve sorulara karşı verdiğimiz cevaplar. Bu cevapların hepsi birer öykü. Bu öyküyü ilk dönemlerde dinler yazdı. Sorular, müşterek sorular sorduk. Hâlâ daha sormaktayız, hâlâ daha tam olarak çözülememiş binlerce sorumuz var. Örneğin; dedik ki, müşterek insan zihni. İnsanın kökeni ne? Nereden geldi bu insan? Ve buna bir cevap verildi. Verilen cevap bir öyküdür: Adem ile Havva. Adem’in yaratılması, daha sonra kaburgadan Havva’nın yaratılması, daha sonra yasak meyveyi yemeleri ve dünyaya düşüş. Dünyadan kovulmaları, utanmaları orada, utandıktan sonra avret bölgelerini örtmeleri… Üç dinde neredeyse müşterek ama böyle farklılıklar da var üç dinin bu hikayesinde. Ve dünyaya geliş. Geldik mi? Geldik. “Nereden geldik?” sorusuna verilmiş bir cevaptır bu. Fakat bu bir öyküdür. Bu öykü uydurmadır çünkü her öykü bir uydurmadır. Ama bunu bir hakaret olarak da söylemiyorum çünkü bilim de bir öyküdür. Bilim de bir öykü yazar, bilimin verdiği cevaplar da birer öyküdür. O cevaplar ve öyküler içerisinde sorulan sorunun cevabı vardır fakat bu bir öyküdür. Lakin bu iki öykü arasında bir farklılık vardır.

 

Dinsel öyküler -özellikle Sami bölgesinin, hani Ortadoğu din anlayışındaki o semavi dinlerin öyküsü olarak anlayabiliriz- sistemi kapatır. Öyküyü kurar, yazar, cevabı verir ve noktayı koyar, sistemi kapatır. Bu kapalı sistem içerisinde geçmiş vardır, şimdiki andan ve gelecekten bahsederler, şöyle olacaktır, filan derler. Bilimin verdiği cevaplar -yani öyküler- sistemi kapatmaz, hep açıktır. Bu öykü şimdilik geçerlidir, daha iyisi yazılana ve benim öykümü yıkana kadar.

 

Şimdi, üniversitelerin işi ikinci öykü tipindeki öykülerdir, yani, soru soran ve bir cevap veren. Fakat bu cevabı bir öykü olarak veren, o cevabın şekillenişindeki unsurları açıklayan ve bir hikâye yazan kişilerden oluşmalıdır üniversiteler. Bu iş yine özgünlük meselesinde düğümleniyor bence. Yazdığınız öykünün, bir başkasının öyküsünün aynısı olmaması için, yani farklı bir cevap verebilmek için özgün bir hayal gücüne sahip olmanız lazım. O hayal gücünü rasyonel verilerle bezeyip kendi tutarlı öykünüzü kurmanız gerekiyor. Üniversiteler bu öyküyü kurabilecek nitelikteki insanları kendi bünyesine alan, seçen ve onlardan özgün öyküler çıkarabilen yerler olmalıdır. Bunu yapamadıktan veya yapmadıktan sonra bünyene aldığın insanlar, daha sonra onları hoca yaptıktan ama öykü yazamadıktan sonra o bünyedeki insanlar en fazla taşıyıcı olurlar -daha önce de belirttik- ama üretici olmazlar. Üretim safhası, işte o öykü safhasıdır.