köprüler arada kalmışlığı, tarafsız kalma mecburiyetini, bir yere tam olarak âit olamamayı ve buna rağmen alıp başını gidememeyi, dolayısıyla zorunlu yalnızlığı en iyi, daha doğrusu en hüzünlü ve vakur şekilde temsil eden yapı(lar)dır.
ilk nerede ve nasıl fark ettim, bilmiyorum; köprülerin, yüksekliklerine ve topraktan -dolayısıyla güvenli, sabit dengeden- büyük ölçüde uzak olmalarına rağmen insanla benzeşen birçok özellikleri olduğunu düşünmeye başladım. mesuliyetlerinin farkında, ama iki tarafa da ait olamayan ve hattâ ne yaparsa yapsın kimseye yaranabildiği de söylenemeyen; iki tarafın da yükünü çeken, bağını oluşturan ama varlığında özelliği ve kıymeti asla anlaşılmayan; kökleri ve bağları da kaderinden menkul, öyle istese bile onları koparıp gidemeyen; ancak bir şekilde miadını doldurup aradan çekildiğinde, yok olup gittiğinde değeri anlaşılabilecek yapılardı onlar.
2016 Ekim – Tampere / Helsinki, Finlandiya
mahir kartal
Hem fotoğrafların panoramik bir şekilde çekilmiş olması hem de metnin yalnızca bir tanım değil bir sosyal gerçeklik olması çok etkileyici bir seçim olmuş. İlk koleksiyon için güzel başlangıç Mahircim, tebrikler.