Çağımızın ekonomik sistemi üzerine kaleme alınmış, eleştiren ve bilgilendiren bir metin.


 

Kapitalizm bugün dahi halk tarafından şeytani bir sistem olarak anılır. Peki, kapitalizm neden şeytani bir sistemdir? Bu algının kaynağında ne yatar? Bu soruya cevap verebilmek için öncelikle kapitalizmin ilk büyük eleştirmeninden, Karl Marx’tan yardım almamız gerekir.

 

Marx’ın tanımıyla kapitalizm, en basit hali ile insanın insanı sömürüsüdür. Gerçek şu ki kapitalizm gerçekten de sömürmek ister, ve buna uygun bir dünya yaratır. Bu açıdan baktığımızda kapitalizmin şeytani bir sistem olduğu apaçıktır. Fakat insanların büyük bir bölümü bu yargıya varmadan önce çok önemli bir detayı atlamaktadır. Kapitalizm sömürüsünü hangi şartlar ve sistemler altında sağlamaya çalışır? İlk olarak kapitalist sömürü her bireyin mülkiyet hakkı olduğu bir dünyada var olmaya çalışır. İkinci olarak her bireyin tercih özgürlüğünün olduğu bir dünyada var olmaya çalışır. Üçüncü ve son olarak sömüren konumunun bir tekel olmadığı bir dünyada var olmaya çalışır. Zaten bu şartlar sağlanmadığı zaman deforme olmuş -ahbap çavuş kapitalizmi vb.- sistemler ortaya çıkacaktır.

 

Bu Şartlar Altında Sömürünün İncelenmesi


 

Sömürünün gerçekleşeceği ortamın şartlarını inceleyelim. Her bireyin mülkiyet hakkında sahip olması demek, bir üretim aracının el değiştirebilir, hisse bazında paylaşılabilir, miras dışı yollarla elde edilebilir olması demektir. Bu durumda toplumdaki üretim araçlarının mülkiyeti tekel formunda var olmayacak, kapitalistler farklı kulvarlarda, farklı üretim araçlarına sahip olacaktır. Bu durumda devreye Karl Marx’ın “Cimri aklını kaçırmış bir kapitalisttir, kapitalist ise aklı başında bir cimridir.” sözü girer. Bu sözün altında örtülü bir kâr motivasyonu mekaniği yatmaktadır.

 

Kâr motivasyonunun en rahat anlaşılabileceği durum açık arttırma senaryosudur. Şöyle işler: Bir açık arttırmadasınız ve müzayedede bir lira için fiyat verilmekte. Kâr motivasyonu içerisinde olan siz, son fiyat altmış kuruş olarak belirlenmişken, altmış beş kuruş önermekte sakınca görür müsünüz? Ne de olsa elde edeceğiniz bir otuz beş kuruş vardır, ve eli boş dönmekten daha kârlıdır. Kapitalist sistemde bir patron ile işçinin durumu hemen hemen aynıdır. Eğer bir patron işçisine hak ettiği ücreti vermez ise bir diğer patron işçiye ihtiyaç duyduğu için verecek, eli boş, işçisiz bir vaziyette kalacaktır. Bu patronun biraz daha fazla ücret ödememek için bir nedeni var mıdır?

 

Adam Smith Statue, Adam Smith Institute, İngiltere

 

Hak Edilenin İncelemesi ve Değer Teorileri


 

Bir patronun işçisine daha fazla para vermesi için gereken motivasyon mekaniğinden bahsettik. Fakat hak edilen değerin ne olduğu üzerine hâlâ bir fikrimiz yok. Bu noktada kendimize şu soruyu sormalıyız: Bir metanın (satılabilir her şey) piyasadaki değerini ne belirler? Bu soruya kapitalizmin ilk temsilcilerinden David Richardo: “Bir metanın piyasadaki değerini onun üretiminde harcanan emek belirler.” şeklinde cevap vermişti. Bu cevap aslına bakılır ise günümüz kapitalizmi için çok yetersiz kalmaktadır ve eleştiriye açıktır. Zaten çok gecikmemiş, Karl Marx tarafından “Madem bir metanın değerini emek belirler, o zaman bir metanın esas sahibi onun için en çok emeği sarf etmiş olan işçilerdir.” eleştirisi yapılmıştır.

 

Fakat bu eleştiri yalnızca sosyalist perspektifte kalmamıştır. Kapitalistler de emek-değer teorisi adı verilen bu değer teorisine sıcak bakmamıştı. En basit şekliyle bir yemek söz konusu olsa, aşçımız dünyanın dört bir yanından çamur ve toprakları bin bir güçlük ve emek ile harmanlayıp önümüze bir yemek olarak koysa idi bu yemeğe ne kadar para öderdik? Ödemezdik bile. Bu nedenle Polonya asıllı iktisatçı Carl Menger bu soruna yeni bir çözüm bulmuş, metanın değerini o metanın sağladığı marjinal faydanın belirleyeceği marjinal fayda teorisini ortaya atmıştır. Bu teoriye göre, bir metaya -ki iş gücü de bir metadır- fiyat biçilirken esas alınan bu metanın satın alan kişiye sağlayacağı fayda esas alınır. Bu teori portakalı çok seven birinin standart olarak beş liraya satılan portakala altı lira vermeyi göze alabilecek olmasını da açıklayabilir.

 

Gel gelelim bu durumda kapitalist sömürü adı verilen şeyin aslında pratikte işçiye hakkını vermekte sanıldığı kadar da bencil olmadığı, işleyiş mekaniğinde “hak” kavramına yaklaşımının genel algıdan çok daha farklı olduğunu görebiliriz. Ne yazık ki bugüne kadar kapitalizme karşı sunulan alternatifler hep devletçi bazda olmuştur. Bu da karşımıza büyük devlet, büyük hükümet, dediğimiz sorunu çıkartmıştır.

 

“Size istediğiniz her şeyi verebilecek kadar büyük bir hükümet, sahip olduğunuz her şeyi elinizden alabilecek kadar büyüktür.”

-Gerald R. Ford

 

eray metin


Kaynakça:
Smith Adam, 1776, Milletlerin Zenginliği, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Richardo David, 1817, Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin İlkeler, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Menger Carl, 1871, Principles of Economics, Ludwig von Mises Enstitüsü