Gündelik hayatın akışını değiştirebilecek bir bakış açısı üzerine, samimi bir metin.


 

Hayatta her şeyin karşılığı vardır. Yaptığınız işten tutun da annenizin size duyduğu
sevgiye kadar. Kimisi maddi karşılıktır, kimsi manevi hazdır. Bunun yanında yapılan iyiliğin karşılığının maddi olmasını bir kenara bırakıp, manevi huzur beklemenin bile iyiliğin fıtratına uygun olup olmadığı herkesin vicdanının pazularına kalmıştır.

 

 

Şimdi bunların ışığında bir teşekkür neleri değiştirir veya ne ölçüde önemlidir? Teşekkür etmenin iki sonucu vardır. Bunların bir tanesi toplumsal diğeri içseldir.
Toplumsal olarak ve teşekkürü bekleyen tarafı düşünecek olursak, bu da iki kısma
ayrılır.  Birincisi olumlu ikincisi ise olumsuz etkisidir. Olumlu açıdan bakalım. Bir cüzdan bulduk ve gittik sahibine verdik. Karşımızdaki minnetini belirten bir kelimeyle karşılık verdi. Teşekkür etti. Biz o gün, o andan önce kötü bir durum veya ruh hali içindeysek büyük ihtimal bu durum ruh halimizi düzeltip daha pozitif olmamızı sağlayacaktır. Zaten o gün bir problem yoksa ruh halimiz çok daha iyi olacaktır.

 

 

Bunun nedeni hem teşekkür edilen olarak gururumuzun okşanması ve faydalı bir şey yapıp bunun beğenilme ve onaylanma duygusudur. Bu, en sığ yanı. Bunun yanında pozitif olmamızla gün içinde etkileşimde bulunacağımız kişilerle daha iyi ilişkiler kurup onlara da bu ruh halini yansıtarak onları daha huzurlu hissettiririz. Bu duygu, onlar tarafından da başkasına yansıtılıp azalarak devam eder ta ki bu duygudan daha baskın olumsuz bir olay karşımıza çıkana dek. Yani ilk başta teşekkür eden kişi hiç tanımadığı belki de hiç tanıyamayacağı insanların hayatında dolaylı yoldan güzel izler bırakıp iyilik yapmış olur. Tabi bu durum tam tersi durumda teşekkür edilmediğinde de doğacaktır ve kötü izler bırakıp kötülük yapmış olacaktır.

 

 

Olumsuz durumu düşünecek olursak; birinin cüzdanını düşürdüğünü gördük hemen
koştuk ve geri verdik. Karşımızdaki asık suratla cüzdanını aldı yüzümüze bakmadan bir kelime etmeden yani minnet duyduğunu bize ifade etmeden çekti gitti. Burda hissetmemiz gereken gücenmek veya küsmek mi olmalı? İkisi de olmamalı. Ne yazık ki gündelik hayatımızda bu iki duyguyu, böyle bir durumda hissetmemek kaçınılmaz. Ancak buradaki amacım neden bunları hissetmemeye yönlendirmeliyiz kendimizi, bunu sorgulamak.

 

 

Yapılan bir iyiliğe karşılık beklediğimizde, ilk başta da söylediğim gibi iyiliğin fıtratını ezmiş oluyoruz. İyilik başlı başına kendinden ödün vererek tamamen başkasını düşünerek yapılan bir eylemdir. Bunun yanında iyiliğe karşılık beklemek kendimizi çok tehlikeli bir tuzağa itmek demektir. Biz karşılık bekledikçe elbet bir gün veya birçok gün karşılık gelmeyecektir ve karşılık gelmediğinde iyiliğin aslında faydasız bir şey olduğunu düşünüp, hayal kırıklığı ile artık iyilik yapmaktan vazgeçebiliriz. Yok illa ki karşılıksız bir şeyi sindiremiyorsak yapacağımız iyiliklerin geçmişte bize yapılan iyiliklere veya başımıza gelen güzel şeylerin karşılığı olarak düşünmek daha tatmin edici olacaktır.

 

 

Bir de içsel açıdan bakalım duruma. İçsel durum biraz daha çetrefilli. Bu konu ister bir ilaha inanan insan için isterse evrenin üstünlüğünü bilip mükemmel zamanlamayla doğru yerde doğru şeyi yapma kabiliyetine inanan insan için olsun aynı kapıya çıkıyor. Her bireyin bunu kabul edip, ifade edeceğim şekilin ona kesinlike doğru gelmesi gerekmiyor. Bence insan, vicdanı ve mantığı kadar vardır. Ben de vicdanımı ve mantığımı dil ile aktarmaya çalışacağım.

 

 

Bu sefer cüzdanı düşüren olalım. Karşıdakine neden teşekkür etmeliyiz? En temelde
bunun sebebi karşıdakinin bizim için faydalı bir şey yapmasıdır. Şimdi evrendeki düzeni düşünecek olursak, insanoğlunun evrene veya dünyaya bir şey yapıp da tepki görmediği olmamıştır. Kısa veya uzun vadede mutlaka bir karşılık almıştır. Mesela fiziki olarak dünyayı çöp ile doldurmamız ve daha sonra bu çöplerin mikro boyutta
bizim yiyeceklerimize ayrıştıramayacağımız şekilde hayatımıza girmesi doğal bir sirkülasyon olarak gözükse dahi evrenin cevabı değil mi bu bize? Yok ettiğimizi düşündüğümüz atıklar gerçekten yok olabilirdi ama bir şekilde yine bize geri dönüyor.

 

 

Evrenin bizimle iletişime geçmesi için illaki konuşması gerekmiyor. Gayet makul şekilde cevap veriyor. Bunun gibi soyut durumlarda da bu durum geçerli. Vicdanımız ve mantığımızla çevremizi ne kadar algılayabiliyorsak, karşımıza çıkan insanlar veya fırsatlar da o seviyede olacaktır. Algı seviyemizin üzerinde veya altındaki durumlara uyum sağlayamadığımız için biz, etki altında bırakan olaylar algımızın yarıçapı kadar olabiliyor. İşte bu, aslında evrenin yine akla yatkın sebepler sunarak bize verdiği cevaptır. Yani yaşama bakış açımız yaşayacaklarımızın özeti durumunda.

 

 

Basite indirgersek, sadece bu konu için bizim dışımızda ki her şeyin bizim hayal ürünümüz olduğunu düşünüp onların verdiği tepkilerin bizim iç dünyamızın yansıması olduğunu düşünebiliriz. Tam bu nedenden karşılaştığımız olumlu bir olaya minnet ifade etmek zorunda değiliz çünkü onu oluşturan yine bizim varlığımızın evlatları olan vicdanımız ve mantığımız. Zaten geçmişte yaptıklarımızın veya bizden bağımsız gelişen, bizim ile ilgili olayların yine devam eden bir süreçte bizden ayrı bir şekilde bizi içine alan bir olay için bir aracı durumunda kalan tanımadığımız bir bireye neden teşekkür edelim ki?

 

 

Birde bu durumun farklı bir bakış açısı olarak; yine her şeyin bir ilahın veya evrenin bizi yansıma içinde yaşattığını düşünürsek cüzdanı getiren kişiye olan teşekkürümüz aslında ilahımızın veya evrenin sisteminin kusursuz işlediğini kabul edip tekrar hatırlattığı için bir minnet olabilir. O an teşekkür ettiğimizde bunu unutmadığımızı hala hatırlamakta olduğumuzu anlatmış olabiliriz. Tabi bunun yanında karşıdaki kişiyi onurlandırmak çok küçük ve basit bir durum olarak kalır.

 

 

Ve nihayetinde bir saniyelik bir kelime öncelikle bizim hayatımızı, hayallerimizi,
karşımızdakini ve tanımadığımız bir çok insanın hayatını mükemmelleştirebilir.

 

 

serkan karabayır