Bize bir hikaye anlatır mısınız?


 



Ben Amerika’da doktora programına ilk gittim ve çalışıyorum. Zannederim iki ay falan sonra… Bizim syllabus dedikleri, haftaya göre hangi konular işlenecek, sınav ne zaman yapılacak falan yazdıkları bir kağıt var. O gün geldi, hoca sınav sorularıyla geldi. Sınıfta zannederim 12 kişi falandık.  “Evet, daha önce de söylediğimiz gibi bugün sınav var. Ben şimdi kağıtları dağıtacağım. Bir okuyun lütfen.” dedi. “Bir 10 dakika, 15 dakika burada kalacağım. Eğer sormak istediğiniz şeyler varsa açıklığa kavuşmamış, bana sorun onları anlatayım. Koridorda 247 numaralı odadayım. Bırakırsınız bitirdikten sonra.” dedi. Hakikaten bazı insanlar el kaldırdı, sordular. Ondan sonra adam çekti gitti. “Ulan numara mı yapıyor?” diyorum yani. “Ne var, burada bir şey mi var?” falan şeklinde. Herkes gayet normal çalıştı. “Allah Allah.” Kitabını çıkar, bak, birisine bir şey sor, konuş falan şeklinde; hiç öyle bir şey olmadı. Neyse akşam kaldığım yurda gittim. Orada Rauf adında bir arkadaşım vardı. “Rauf inanıyor musun bugün ne oldu?” dedim. Önemli bir şey söyleyeceğim sandı. “Ne oldu?” dedi böyle. Bir şey bekliyor. Dedim “Profesör ? -adını tam hatırlamıyorum şimdi-  geldi. Böyle böyle, sınav kağıtlarını verdi ve adam çekti gitti. Rauf böyle dinledi, sonra bana baktı “Gitmese miydi Doğan?” dedi. O da benim hayret etmeme hayret etti. Böyle bakakaldım. “Ama” dedim “yani sınav durumu” Baktı “Doğaaan.” dedi. “Utanmalısın kendinden.” dedi. “Sen bir doktora öğrencisinin. Yani orada kalmalı mıydı?” dedi. “Nasıl bir bilim insanı olabilirsin sen ki?” dedi. Vaaaaay! Düşünekaldım.

Nasıl bir bilim insanı olabilirsin?