Medyanın korku ile toplumları yönetmesi ve aydınlanmanın bağdaşıklıklarını inceleyen, ufuk açıcı bir metin.


Şubat 2018’de Steven Pinker, “Aydınlanma Şimdi – Enligtenment Now” başlığıyla bir kitap yayınladı. Temel savı: “Akıl, bilim, insanlık ve gelişmenin her zamandan daha fazla gayretli bir savunmaya ihtiyacı var”. Pinker, Aydınlanma sonrasında sağlanan gelişimin gösterilmediğinden/görülmediğinden dert yanıyor ve insan ömrünün uzadığına; çocuk ölümlerinin, enfeksiyon hastalıklarının, açlığın, kıtlıkların azaldığına; dünyanın toplam üretiminin – gelirinin; okuma – yazma oranlarının arttığına; çalışma süresinin kısaldığına; konutların daha sağlıklı hale geldiğine ilişkin istatistikler veriyor. Günümüzde yalnızca olumsuzlukların “haber” olduğunu;  gelişmeleri değerlendirirken kısa dönemli değil birkaç yüzyıllık bir perspektif içinde düşünmemiz gerektiğini vurguluyor.

 

 

Sanırım Aydınlanmayı en kısa biçimde insanın aklın gösterdiği yönde, bilimin önderliğinde ilerlemesi olarak tanımlayabiliriz. Aydınlanma yolundaki tarihsel gelişimde -Rönesans/reform/hümanizma gibi  adımlardan sonra- kabaca dört aşama gözlüyoruz:

  • Önce XV. Yüzyılda okyanus aşırı yolculuklarla yeni kıtalar keşfedildi.
  • Ardından Kopernik’den Newton’a uzanan çizgide doğanın sırları birer birer çözülmeğe başladı; ama bundan da önemlisi bilgiye ulaşmanın yöntemi, Bilimsel Yöntem geliştirildi.
  • Yüzyıl ilk yarısında Batının içinde olduğu dönem Aydınlanma Çağı olarak nitelendi ve düşünsel yönleri ile tanımlandı. Özgür bireyin, ancak özgür aklının egemenliğinde doğru bilgiye, bilime yöneleceğini gören Kant (Horatius’un bir dizesinden aldığı sözlerle) Aydınlanmayısapere aude – kendi aklınla düşünmeye cesaret et” olarak özetledi.
  • Yüzyıl sonlarında ABD’nin kuruluşu ve Büyük Fransız Devrimi toplumların yaşam ve yönetimini kökten değiştirdi. ABD’de demokrasinin yazılı ilkeleri üzerinde çalışılıyordu (Madison). Avrupa’da ise “eski rejim” ile “özgürlük – eşilik – kardeşlik” ilkeleri arasındaki mücadele yaşanıyor ve ABD’deki oluşumlar yakından izleniyordu (Tocqueville). “Nasıl oluyor da çok ayrı köklerden ve kültürlerden gelen  insanların oluşturduğu bu ‘ulus’, geçmişi olmayan bir devlet geliştirebiliyor?

Aydınlanma artık bir felsefe akımının çok ötesine geçtmiş, tüm boyutlarıyla toplumu kapsamıştı. İnsanların o güne dek ayaklarını bastıkları zemin yıkılmış, yerine yenisi kurulmuş, günümüz terminolojisi ile tam bir paradigma kayması olmuştu.

 

Neden Aydınlanma, “Şimdi” İvedilik Vurgusu ile Gündemde?

Pekiyi, yüzlerce yıl sonra Aydınlanma tartışması neden? Pinker bardağın dolu yarısını görüyor oysa vardığımız noktada beğenmediğimiz yönler de var. Modernite ile ulaştığımız noktada (diğer tarihsel dönemler, devletler, imparatorluklar, toplum düzenleri için de geçerli olduğu gibi) hem olumlu hem de olumsuz yönleri görebiliyoruz.

Bir kere yeryüzüne, iklime ve canlılara verdiğimiz zararı gördük. Yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlik gibi birçok şeyden şikayetçiyiz. Aklın yol göstericiliği, bilimin öncülüğü, insanlık (hümanizm), gelişme… gibi kavramlar artık çok bilinen ve adeta aşınmış kavramlar haline geldi. Batı Dünyasında birçok kişinin demokrasiden vazgeçtiklerini görüyoruz. Hem de bu vazgeçiş, demokrasiyi “yanlış” buldukları için değil; daha çok “güçsüz” buldukları için. (The Atlantic’in Ekim 2018 sayısının başlığı “Demokrasi Ölüyor mu?”).

 

 

Çelişik görünebilir ama gerçeklerden uzaklaşan bir kötümserlik bizi ya kaderciliğe veya isyana götürüyor: “Ne olacaksa olsun, ben değiştiremem” diye kadercilik, veya “Hep yanlış yönde ilerledik” diye köktencilik batağına düşüyoruz. Bu durumda da akıl ve bilim çizgisinde düşünmek yerine, sezgi, inanç, akıl dışılık ve ön yargılar öne çıkıyor. Hem Batı hem de Doğu toplumlarında, belki farklı türlerde, ama bu temelde olumsuz gelişmeler gözlüyoruz.

 

 

Yukarıda Aydınlanma, kısaca “insanın aklın gösterdiği yönde, bilimin önderliğinde ilerlemesi” olarak tanımlanmıştı. İnsandan başlamak, hümanizmin kazanımlarını yitirmemek önemli. İlk olarak bireyin sempati alanını aile, kabile, millet, ırk, insan, diğer canlılar, doğa… yönünde giderek genişletmeliyiz. Ardından Aydınlanmanın ayrılmaz ikilisi akıl ve bilim geliyor. Bilgi üretimi için geliştirdiğimiz gözlem ve deney araçlarımız giderek daha iyileşiyor. Ayrıca üretilen bilgiyi çok büyük bir hızla yayabiliyoruz.

 

 

Diğer yandan bundan geniş kitlelerin yararlandığını söylemek de çok zor. Jean Baudrilard medyanın insan dünyasında merkezileştiğini, toplumun “kültür” geliştirme sürecinin temeline yerleştiğini, yaşamımızın gerçekliğini yitirip “mış/miş gibi” olduğunu belirtiyor. Ünsal Oskay 1980’lerde bu gelişmeyi görmüş ve bireyleri “ileri yaş çocukları” yapan temel sorumluyu da “gönderimci” olarak belirlemişti: “Magazinler, beğeni düzeyi düşük edebiyat; ‘ileri yaş çocuklaştırımı’ dediğimiz kitlesel eğlence türleri, şiddete tapınmayı ve şiddetin kurbanı olmayı benimsemeyi telkin eden bazı spor karşılaşmaları; tecimsel sinemanın sado-mazoşistik ürünleri; haberleşme ve bilgilenme olanaklarının tekellerin denetimi altına girmekte oluşu, vb. çeşitli olgular, günümüzde Kitle İletişiminin ‘gönderimci’ ile ‘alımlayıcının’ eşit derecede etkinliğe sahip olabilmeleriyle mümkün (olabilecek) gerçek anlamda bir ‘iletişim’ niteliği” taşımıyor.

 

 

Bir de İnternet


Televizyonun, foto-romanların, boyalı basının bireyleri “ileri yaş çocukları” yapmasının ardından yaşamımıza internet girdi. Artık Dünyanın çok uzak noktalarındaki kişi ve gruplarının iletişimi büyük bir hızla sağlanabiliyor.

 

 

İlk bakışta bu gelişmenin olumlu olduğu düşünülebilir. Ne yazık ki olumsuz yönleri de gözlenmeye başlandı. İnternet yalanların, komploların, nefret söyleminin, şiddet görüntülerinin, çocuk pornosunun, ırkçılığın… yayılmasına da yardımcı oldu. Üstelik en çarpıcı olan (doğru olmasa da) yazı, fotoğraf ve videolar çığ gibi yayıldı.  “Post- Truth”, “Fake News”, “Influencer”, “YouTuber”, “TicTok fenomeni” gibi kavramlar yaşamımıza girdi. İnsanların tıp biliminden korkmasına sebep olacak bilimdışı iddialar karşısında Dr. M. Kaan Öztürk “Okuldayken ansiklopediyi kopyalayarak “araştırma ödevi” yaptığımızı zannederdik. Şimdi de web araması sonuçlarını akıl süzgecinden geçirmeden toplayan kitapları araştırma sanar olduk…. Korku aklı susturur. ‘Soykırım yapıyorlar, çocuğunuzu öldürüyorlar’ gibi kışkırtıcı sözlerle sunulan iddiaların sağduyuyla değerlendirilmesi çok zordur. Böyle bir tartışmada bilimsel delillere ve mantığa dayanmaya çalışanlar, karşı tarafın belden aşağı darbelerine maruz kalabilirler. ‘Fikir özgürlüğü’ konusunda çok kullanılan bir benzetmeye başvurursak, kalabalık bir salonda yalan yere ‘Yangın var’ diye bağırmak fikir özgürlüğü değildir” diyor.

 

 

Bireylerin ve grupların yaygın olarak kulandığı internet platformları, politik çarpıtmalara, ekonomik saptırmalara ve düpedüz yalanlara açık sorumsuz ve kuralsız biçimde çok büyük bir ekonomik güce ulaştı. Geçenlerde Sacha Baron Cohen’in vurguladığı gibi Facebook, YouTube, Google, Twitter ve diğerleri günümüzde “tarihin en büyük propaganda makineleri” oldu. “(Bu makineler) temel güdülerimizi okşayan, nefret ve korku duygularımızı tetikleyen içerikli mesajları kasıtlı olarak büyütüp yayan algoritmalara dayanıyorlar”. Bu nedenle yalan haber gerçek haberden daha çok ve hızlı yayılıyor. Kısacası olay Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg’in söylediği gibi “kullanıcının seçimine bağlı ve konuşma özgürlüğü sağlanmasına ilişkin” olmaktan çoktan çıktı! İnternet platformlarının nefret, komplo ve yalanın yayılımını kolaylaştırmasının engellenmesi zorunlu oldu. 

 

 

Gelişme kuşkusuz kendiliğinden ve kaçınılmaz sağlanamıyor. Büyük bir çaba istiyor. Aydınlanma ilkelerini uygulamayı, geçmişe dönmek, ayni yoldan bir daha yürümek olarak düşünmemeliyiz. Yaptığımız yanlışları yapmamak, özellikle bireyci, yarışmacı bir iktisadi ve toplumsal sistem oluşumunu engellemek gerekiyor. Dinamitten nükleer güce; gazeteden internete birçok olanağın birey ve toplumun hem yararına hem de zararına kullanılabildiğini gördük. Bu ikisi arasında ayrım yapmak için  araçlarımız “akıl ve bilim”. İklim aktivisti Greta Thunberg’in Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda devlet yöneticilerine “Beni değil bilimi dinleyin” demesi hiç de  şaşırtıcı değil.

İşte bu nedenle Aydınlanma hem de şimdi!

 

 

kaya yazgan


Kaynakça: