Bu rapor, yaklaşık iki buçuk saat boyunca süregelen Flaps Münazaraları’nın Türkiye’de Göç Sorunu tartışması için editöryal bir özet teşkil etmektedir. Kişilerin konuşmaları ve fikirleri tarafsızca ele alınmış olup, söylemler üçüncü şahıslara indirgenirken istemsizce yorumlanmış olabilir. Dolayısıyla fikirlerin en net haliyle anlaşılması için münazara kaydının izlenmesi tavsiye edilir.
Münazara yayınını izlemek için: YouTube Bağlantısı
—
Takvimlerin 26 Nisan 2024 tarihini gösterdiği bir İstanbul akşamında, Kadıköy’de yer alan TESAK, özel bir etkinliğe ev sahipliği yapıyordu.
Flaps Münazaraları, o gün “Türkiye’de Göç Sorunu” meselesini tartışmaya açmak için toplanmıştı. Konuşmacılara ve dinleyicilere sorulan soru şuydu: ”Geri gönderim mi, entegrasyon mu?”
Bu soruya dair farklı kompozisyonda fikirlere sahip iki konuşmacı tartışacak, dinleyiciler sorular soracak ve gün sonunda gerçekleştirilecek Fikir Atölyesi’nde herkes bir araya gelecek, fikirlerini değerlendirecekti.
Etkinliğin iki konuşmacısı Sezin Öz ve Tuna Deniz Tanman kurulan masanın etrafında yerlerini aldılar. Dinleyiciler de bu tartışma şölenine hazırdı. Böylece saat 18.00 civarında, Flaps Münazaraları başlamış oldu.
İlk oturumun başında konuşmacılardan, kısaca kendilerini tanıtmaları ve düşüncelerini özetlemesi istendi. İki konuşmacı da, kısaca kendilerini tanıtarak fikirlerinden bahsettiler.
Tuna Deniz Tanman, Türkiye’nin, 1951 Cenevre Konvansiyonu’na koyduğu coğrafi sınırlama sebebiyle yalnızca batıdan gelen kişileri mülteci olarak kabul edebildiğini ifade etmiştir. Bu nedenle Türkiye’ye diğer coğrafyalardan gelen kişilerin, şartlı mülteci statüsünde olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Tanman, mültecilerin statüsünün uluslararası hukuka tabi olduğunu, ancak şartlı mülteciler için bu durumun iç hukuka göre düzenlendiğini vurgulamıştır. Suriyelilerin statüsünün ise ne mülteci ne de şartlı mülteci olduğunu dile getiren Tanman, bu nedenle 2013 yılında geçici koruma kanununun çıkarıldığını ifade etmiştir.
Tanman, Türkiye’nin 2003 yılında Ottowa Anlaşması’ndan çekilerek sınırındaki mayınları temizlemesini ve göç yönetimini sivil idareye devretmesini, sınır güvenliği açısından önemli bir zafiyet olarak görmektedir. Bu politikalar neticesinde milyonlarca kişinin kontrolsüz bir şekilde Türkiye’ye giriş yaptığını ve bu durumu bir emperyalist proje olarak değerlendirdiğini açıklamıştır.
Tuna Deniz Tanman, Türkiye’deki Suriyeliler ve diğer geçici koruma altında bulunan kişilerin kamuya ve ekonomiye büyük bir yük oluşturduğunu savunmaktadır. Türkiye’nin bu gruplara harcadığı paranın, sosyal yardımlar ve bölgenin güvenliğini sağlama çabalarını içermediğini belirterek, tahmini olarak 300 milyar dolarlık bir harcama yapıldığını öne sürmüştür. Bunun yanı sıra, Suriyelilerin sigortasız ve düşük maliyetle çalıştırılmaları sonucu kayıt dışı ekonominin büyüdüğünü ve sigorta sisteminde sorunlar yaşandığını aktarmıştır. Tanman, göçmenlerin büyükşehirlere yönelmeleri sonucunda gayrimenkul fiyatlarının arttığını ve kaçakçılığın yaygınlaştığını belirtmiştir.
Sosyal sorunlar açısından ise suç oranlarının artışına dikkat çeken Tanman, Türkiye’ye sığınan göçmenlerin Türk kültürüne uzak olmaları sebebiyle entegrasyonun mümkün olamayacağını savunmuştur. Bu durumun hem kültürel hem de dini açıdan özellikle seküler bölgelerde büyük sorunlara yol açacağını vurgulamıştır. Tanman ayrıca, göçmenlerin gettolaşarak çeteleştiğini ve bu durumun iç savaş psikolojisi taşıyan bireylerin varlığıyla birlikte Türkiye’de bir iç savaş tehlikesi yaratabileceğini ileri sürmüştür.
Sezin Öz, Cenevre Konvansiyonu’ndaki mülteci tanımının yoruma açık olduğunu belirterek, Türkiye’deki Suriyelilerin ve kaçakların sayısına dair belirsizlikler olduğunu vurgulamıştır. 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu rakamların siyasi malzeme olarak abartılı bir şekilde kullanıldığını dile getirmiştir. Öz, Türkiye’deki Suriyelilerin yaklaşık 3 milyon olduğunu ve vatandaşlık alanların sayısının ise 200 bin civarında olduğunu ifade etmiştir.
Mülteci statüsü ile geçici sığınmacı statüsü arasındaki farklara değinen Öz, Türkiye’de mülteci statüsünün olmaması nedeniyle hukuki sorunların ortaya çıktığını belirtmiştir. Geçici sığınmacıların mülteci statüsüne geçemeyecekleri için bazı hukuki haklardan mahrum kaldıklarını dile getirmiştir. Ayrıca, entegrasyon politikalarının eksikliği nedeniyle halkın Suriyelilere karşı bakış açısının olumsuz yönde değiştiğini, bunun da nefret siyasetini beslediğini ifade etmiştir.
Ekonomik sorunlar açısından Sezin Öz, işsizlik ve kayıt dışı ekonomi problemlerinin yalnızca göçmenlere yüklenemeyeceğini savunmuştur. Suç oranlarına ilişkin de Öz, mültecilerin suç oranlarının yerel halk üzerindeki etkisinin doğrudan ve anlamlı olmadığını belirten çalışmalar olduğunu dile getirmiştir. Öz, tüm sığınmacıların Türkiye’de kalmak istemediğini, önemli bir kısmının Avrupa’ya gitmek istediğini ve Türkiye’de yaşamaktan memnun olmadıklarını söylemiştir.
Tuna Deniz Tanman, göçmenlerin geri gönderilmesi konusunda dört senaryo önermektedir. İlk olarak, Türkiye’nin Suriye ile diplomatik ilişkileri yeniden başlatarak, Suriye’de barış ortamı sağlandıktan sonra gönüllü geri dönüş sürecinin teşvik edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu sürece katılmayan kişiler için insan haklarına uygun ve onurlu bir geri gönderim sürecinin başlatılması gerektiğini belirtmiştir.
Tanman, Suriye’de kalıcı barışın sağlanamaması durumunda ise Türkiye’nin kontrol ettiği bölgelerin genişletilerek göçmenlerin bu alanlara yerleştirilmesini önermiştir. Bir diğer çözüm olarak, merkezi hükümet ile yerel yönetimlerin işbirliği yaparak göçmenlerin geri dönmelerini teşvik edici politikalar uygulayabileceğini dile getirmiştir. Son olarak, uluslararası kurumlara çağrıda bulunarak, Türkiye’deki göçmen sayısının azaltılması için küresel çözümler geliştirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Tuna Deniz Tanman, Türkiye’nin ulusal bir göç doktrinine sahip olmadığını ve bu nedenle sınır güvenliğinin tekrar sağlanarak, Ottowa Anlaşması’ndan çekilip sınırlara mayınların döşenmesi gerektiğini savunmaktadır. Türkiye’ye göçün sadece Suriye, Afganistan ve Pakistan’dan değil, Orta Asya’daki Türki Cumhuriyetlerden de gerçekleştiğini belirten Tanman, bu bölgelere yönelik vize serbestisinin zorlaştırılması gerektiğini ifade etmiştir.
Sezin Öz ise göç ve göçmen sorununa insan hakları perspektifinden yaklaşılması gerektiğini vurgulamış ve geri gönderim süreçlerinin sağlıklı bir çözüm olamayacağını savunmuştur. Öz, Türkiye’nin daha fazla yeni bir göç akımına ev sahipliği yapmaması gerektiğini belirtirken, gönüllü geri gönderim sürecini desteklediğini ifade etmiştir.
Böylece ilk oturum sona erdi. İkinci oturum, bir soru – cevap oturumu olarak gerçekleştirildi. Bu kısım editöryal değerlendirmeye alınmamıştır.
Gelecek tartışmalarda görüşmek üzere.