Yunan Mitolojisi’nin belki de en popüler anlatılarından birisi İkarus’un hikayesi. Yaşamımızın belirli dönemlerinde hepimizin karşılaşabileceği riskli kararlara ve hayallerimizi gerçekleştirme isteğimize gönderme yapan bir hikaye bu. Öyle ki karşı koyma, baş kaldırma gibi metaforlar ile anılsa da bununla birlikte hemen tecrübesizlik kavramının da zihinlerde yer ettiği bir hikayesi var İkarus’un. Peki her şeyin suçlusu aniden kanatlarına erişen İkarus’un umarsızca uçma isteği mi? Bu durumu daha iyi irdeleyebilmek adına İkarus’un babası Daedalus’un yaptıklarına ve bu oğlunun kendi eylemlerinin sonuçlarına ne şekilde katlandığına göz atmamız gerekiyor.
Bir anlık kıskançlık ve öfkenin sonucundan çırağını öldürmek için Atina Akropolosi’nin üzerinden itmesinin ardından tanrıça Athena’nın Daedalus’a verdiği ceza ile başlıyor İkarus’un ölüm macerası. Çırağını ölmemesi için tam düştüğü sırada bir kuşa çevirdikten sonra, usta Daedalus’u Girit Adası’na sürgüne gönderir Athena. Burada kralın emri altında çalışmaya başladıktan sonra bir köle kadın ile evlenir ve bu evlilikten İkarus doğar. Kralın emri ile adaya korku salan yarı boğa-yarın insan Minotaur’u hapsetmek için bir labirent yapmaya başlayan Daedalus, başına geleceklerden habersiz inşa sürecini başarı ile tamamlar.
Kralın asıl isteği Minotaur’un insanların zihinlerinden ve efsanelerden silinecek kadar unutulmasıdır. Zaten labirentten çıkamayacak olan Minotaur’u kimse göremez bunun yanında da labirente yanlışlıkla giren birisi de labirentten çıkamayacağı için Minotaur’un sırrı bu labirent sayesinde kimse tarafından öğrenilemez. Lakin ufak bir pürüz vardır. Daedalus ve ailesi Minotaur’un sırrını kraldan sonra en iyi bilen kişilerdir. Bu sırrın ortaya çıkmaması için Daedalus’u ailesi ile birlikte adaya hapseden kral çok çılgın bir fikrin fitilini de ateşlemiştir.
Oğlu ve kendisinin kaçış yolunun denizden ve karadan imkansız olduğunun farkına varan Daedalus, kuşların kanatlarından tüyler topladıktan sonra bunları balmumu ile birbirine yapıştırarak iki çift kanat yapmaya karar verir.
Kaçma anı geldiğinde Daedalus oğlunu ne güneşe ne de denize yakın uçmaması konusunda uyarır. Denizden gelen su damlalarının ve güneş ışıklarının balmumunu eriteceği uyarısına aldırış etmeyen İkarus, gençlik tutkusuna yenilemez ve kanatların yarattığı özgürlüğün verdiği his ile gökyüzüne kat ederken Güneş kanatlarını eritir ve yere çakılarak hayatını kaybeder.
Birçok düşünce bu hikayenin öğretisinin gelen ani tutkulara boyun eğmemek olduğu görüşü altında birleşmiştir. İdeal antik kavramlardan birisi olan sophrosyne bireyin bilgelik, sabır ve denge yolu ile kendi öz kontrolünü sağlayabileceğini, bunun da karakter ve zihin sağlamlığını tetikleyeceğini savunur.
Sadece gökyüzünde süzülmek ve daha yükseğe uçmak isteyen İkarus’un özgürlük tutkusunun onun ölümüne yol açması bu hikayenin genç bireyler için bir uyarı niteliğinde algılanmasına neden olabilir fakat hepimizin içinde yer alan bu tutku Güneş’ten ve denizden korkmamıza da neden olmamalıdır. Yine de balmumu kanatları sırtımıza geçirmeli ve istediğimiz irtifadan özgür bir şekilde uçmayı düşünmeyi hiçbir zaman terk etmemeliyiz. Antik çağlarda sadece Yunan düşüncesinde değil Çin Konfüçyüsçülüğü ve Hint düşüncesinde de yer alan denge, sabır ve bilgelik öğretileri günümüzün kaotik düşünce sistemlerinde çok farklı şekillerde yorumlanabilir.
İnsan bazen sadece uçmuş olabilmek için, kanatlarını kaybetmek ve yere düşmek pahasına kendisini gökyüzüne bırakabilir. Bu nedenle İkarus toy bir zihin olmasının yanında alev alev yanan bir kalbe sahip olması nedeni ile asla hafife alınmamalıdır.