Ölüm, yaşam ve zaman gibi insan zihnini tarihin ilk çağlarından beri kurcalamış kavramlarla bağlı olmasından ötürü belki de, ihtişamlı kuşun hikayesi birçok kültürün efsanevi anlatılarında yer alır. Cennette yaşamını sürdüren ve güneşin kanatlarını yıkadığı bu kuş ölümsüz olsa da, yaşının getirdiği yorgunluğu hissedip yeniden doğmak isteyebilir. Sürekli olarak yeniden doğan fakat değerinden ve güzelliğinden bir şey kaybetmeyen bu kuş birçok şeyi sembolize etse de, bilgi bunların başında gelir. 

Ölmek için ilk önce ölümlülerin dünyasına uçması gereken Anka, uçuşuna Arabistan’dan başlar ve orada sadece onun bulabileceği bitkileri ve baharatları topladıktan sonra ismini vereceği Fenike’ye doğru uçmaya devam eder. (Phoenix-Phoenicia, Fenike) Buraya geldikten sonra topladığı baharat ve bitkiler ile kendine bir yuva yapar ve Güneş’in doğması için ertesi günü bekler. 

Ertesi sabah, Güneş’in tanrısı Apollo’nun kendisi atlarını Doğu’dan sürerek gökyüzünü yırtar ve Anka yüzünü Doğu’ya dönerek bir şarkı söyler. Apollo bu şarkıyı duyduğu anda dinlemekten başka hiçbir şey yapamaz ve durup Anka’nın şarkısının bitmesini bekler. Notalar sona erdiğinde yoluna devam etmek isteyen Apollo’nun aniden atlarını şahlandırması gökyüzünde bir kıvılcım parlamasına neden olur ve bir Güneş parçası Anka’nın yaptığı yuvanın üzerine düşerek onu alevlerin içinde bir solucana dönüştürür. 

Alevler söndükten ve külleri yel aldıktan sonra Anka tüm güzelliği ve heybeti ile küllerinden doğmuş olarak görünüverir. Kanatlarını tekrar açan ve rotasını gökyüzüne çeviren Anka, cennete giderek döngünün biteceği ana dek ölümlülerin dünyasına gelmemek üzere aramızdan ayrılır. 

Küllerin içinde atalarının bilgisi saklı olan Anka kuşu alevler ile kendini yok etse de bu küller ile yeniden doğarak tüm bilgi birikimini ve kültürünü kendisi ile taşımaya devam eder. Yaratmak ve yok etmek bunun yanında da zaman gibi kavramlar daimi olarak Anka’nın hikayesi ile bağdaştırılmıştır. Tıpkı, bireyin sahip olduğu bilgi birikimini tazelemesi ve çevresi ile etkileşimini arttırabilmek için sürekli olarak öğrenmeye devam etmesi için bir kafasında yer alan bazı şeyleri yıkmasının gerekliliği gibi Anka da zamanı geldiğinde alevler içinde kendisini yakıp yeniden doğmalıdır. Doğu’da başlayan macerasını Batı’da sonlandırması da bilginin coğrafyaya özgü bir şey olmadığının sembolüdür. Sadece Anka’nın topladığı baharatlar ve bitkiler gibi bilginin nereden toplanacağı bilinmelidir. 

Anka, öğrenme serüveninde olan bir insanı sembolize edebilecek ve bu serüvenin hiç sona ermeyeceğini, bitse dahi sürekli olarak yeniden başlayacağını anlatabilecek efsanevi bir anlatı olsa da bu mitin yankıları zihnimizi Güneş’in Anka’nın kanatlarını yıkadığı gibi yıkayabilir ve öğrenmenin hiçbir zaman bitmeyeceği fikrinin ateşini zihnimizde canlı tutmamıza yardımcı olabilir.