René Descartes’ın “İyi bir zihne sahip olmak yetmez; önemli olan onu iyi kullanmaktır.” sözü ne kadar doğrudur?


 

 

Hazreti Descartes söylediyse doğrudur. Şimdi felsefecilerin bazı basit sözleri, lisede filan duyunca “Ya bununla mı felsefeci olmuş” filan. “Düşünüyorum öyleyse varım” o kadar derinlikli bir şeymiş ki ben yıllar sonra biraz hasbelkader konuyla ilgili arkadaşlardan bunu dinleyince merak sardım. Bu söz de öyle. Hepimizin rahatlıkla anlayabileceği bir söz, belli düzeylerde.


Mesela bir Ferrari’niz var aldınız son model. Gideceğiniz tek yer arka sokaktaki bakkal, ekmek alıp geliyorsunuz. Böyle bir Ferrari’ye sahip olmanın çok bir anlamı yok.


Hele bakkala gittiğiniz o açık yollarda hız kasisleri filan varsa yazık o Ferrari’ye. O bir zuldür, o bir yüktür. Düşün Ferrari’ye kaç para araç vergisi veriyorsun, onun yıllık bakımı, masrafını düşün. O artık bir yük haline geliyor. İnsan olmak da tam böyle bir şey. Ferrari’yle karşılaştırılmayacak derecede muhteşem donanımlarımız var, özellikle zihinsel olarak. Fakat ne yapıyorsun, işte altı-yedi yaşında okula başlıyorsun. Pıt pıt pıt dersler, sınavlar, geçtin güzel maaşlı bir iş… Sigortalı mı? O! Tamam harika, sigortalı işe girdin çalış çalış, hafta sonu bir yerde git eğlen, yıl sonu tatilini yap. Emeklilik bekle, maaşını al. Biraz yaşa, yazlıkta, cami cemaati neyse, öl gömelim. Bütün sistem bu. Böyle bir hayat için bu beyne ihtiyaç yok. Bu beyin böyle bir hayat için tasarlanmamış. Ne oluyor insanların çoğu kırgın, mutsuz, bezgin, garip bir haldeler. Çünkü Ferrari var, yol yok. İnsan zihninin nasıl, hangi koşullarda, niçin evrildiğine bakarsanız eğer, yani tarihsel evrimsel sürece bakacak olursanız eğer insanın bu hale gelmesinin tek bir nedeni var: İmkansızı başaracak bir canlı gerekiyordu evrende ve insan oldu. Dini öğretilere meleklerin insanlara hizmetçi olması diye bir şey var. Nedir o?


İnsan tabiat kanunlarına boyun eğmeyip yörüngede uzay istasyonları yapıyor. Fizik kanunlarını bile bükebilecek garip bir canlı. Bugün 21. yüzyılda bu canlının torunlarının bir kısmının derdi sigortalı işe girebilmek.


Tamamen hayatta kalma telaşındalar. Hayatta kalma sorununu biz insanlar olarak 10-12 bin yıl önce çözdük o iş bitti. Tarımı icat ettik, şehirlere geçtik hayatta kalma problemi bitti. Ama bugün maaşlı işi olmadığı zaman öleceğini zanneden milyonlarca insanla
beraber yaşıyoruz. Niye? Bizi hayvani dürtülerimizle korkutuyorlar ki biz insani olarak Descartes’in işaret ettiği şeylerle uğraşmayalım diye. Arıza çıkarmayalım, büyük işlerle uğraşmayalım, benden ne olur ki diyelim, bu işler bana mı kaldı diyelim, bu yaştan sonra kadın başıma, koca adamım, diye diye kendimizi baskılayalım istiyor sistem. Çünkü başka türlü bu kadar adamı yönetemezsin, başka türlü bu kadar adamı koyun gibi güdemezsin. İnsan gerçekten muhteşem bir donanıma sahip. Fakat diğer bütün canlılardan farklı olarak ona bir özgürlük verilmiş. Hiçbir canlıda bu yoktur dikkat edin. Mesela kanadı olan bir kuş uçmadan bu dünyayı terk edemez, o kanat varsa uçacak. Ama insan kendisine verilen donanımı kullanmayabiliyor. “Ben bunu kullanmayacağım abi.” diyor, yatıp yuvarlanıyor. Sonra her zaman mutsuzluk, sonra her zaman hüsran, sonra her zaman pişmanlık ve keşkeler… İşte buna da dini öğretiler cehennem der zaten. İnsan böyle bir ateş içerisinde ölür, yani öyle gider anlatabiliyor muyum? İleri yaşlarına kadar yaşamış insanlar, internette bir motivasyonel videoda anlatıyordu, çok doğru siz de şahsi tecrübelerinizden bilirsiniz, hiç kimse “Keşke şunu yapmasaydım” demiyor ölüm döşeğinde. “Keşke yapsaydım” diyor. Yapmadıklarının pişmanlığıyla insanlar bu dünyayı terk ediyorlar.


Böyle olmamak için şimdi, şu anda, mesela bu videoyu kapatınca ilk ne yapabilirsiniz? Ne yapabilirseniz yapın. O aramadığınız birini arayın, Birine bir güzellik yapın. Evi toplayın ne bileyim şu anda yapmayacağınız bir şey yapın. Ama yapabileceğiniz bir şey yapın.


İşte o zaman hayatın kendi kendine nasıl anlamlandığını nasıl büyüdüğünü, o zihni kullanmanın ne demek olduğunu, ufak ufak yaşamaya başlayacağız. Son olarak Descartes abiye selamlarımızı gönderirken bu konuya da dikkat çekmek lazım. Beynin temel prensibi “Kullan ya da kaybet“. Bu muhteşem zihni kullanmadığın zaman bu muhteşem zihin berbat bir yüke ve ayak bağına dönüşüyor ve toparlamak çok zor. İnsan olmak kanat çırpmak gibi devamlı hareket halinde olmak lazım. Devamlı bu zihni zorlamak lazım, devamlı bir tuhaflık peşinde koşmak lazım ki dinç ve diri kalsın. O yüzden ha gayret! Vallahi Ferrari’lere yazık, çürüyor evin önünde.