Maneviyat ile dindarlık arasındaki farkı açıklayabilir misiniz?


 

 

Sanırım açıklayabilirim. Biraz önce iletişimden bahsettim, ondan sonra ilişkiden bahsettim ve ilişkide dedim, bir: insanın sosyal kimliği var. Bu sosyal kimlik de sosyal ilişkiler içerisindeki kimliğin. İşte “Müdür” diyorsun, “Öğrenci” diyorsun, “Karı koca” diyorsun, “Anne, baba, çocuk” diyorsun, “Dede” diyorsun, “Profesör Doktor” diyorsun, “Tıp Uzmanı” diyorsun, “Polis”, “Avukat” diyorsun… Bu sosyal kimlik. Bir de öz kimlik var, dedim. Yaşam orada anlamını bulur. Bu öze gittiğin zaman “Ben kimim?” sorusuna nasıl cevap veriyorsun meselesi var ve değerler orada. Sosyal kimliğe gittiğin zaman aslında kurallar, kanunlar işin içerisine girmeye başlar. Değerleri sen, kendi tanıklığın içerisinde yaşatırsın. “Adil miyim?” “Hakikaten hakkaniyet içerisinde hareket ediyor muyum?” meselesi var. Bunun kurallarını koyduğun zaman, bu kurallar, ilkeler şeklinde, kurallar şeklinde ve kanunlar şeklinde topluma yansımaya başlar. Ondan dolayı bir toplumun anayasası o toplumun uygarlığının temelindeki değerler üzerine yazılabilir. Eğer bir toplum “Her bir birey özgür olma, mutluluğu arama hakkı ile doğar. Bu hak ona doğuştan verilmiştir.” diyorsa anayasasına ona göre kanun koyar. Çok önemli değil mi? “Her bir bireyin mutluluğu arama hakkı vardır.” Anayasasına konmuş vaziyette. Bu çok önemli bir gelişim Kuzey Avrupa kültüründe.

 

Birey aklını geliştirme ve kendi kişiliğini geliştirme özgürlüğü ile doğar. Toplum ona bu ortamı sağlamakla görevlidir. Bir de değerse eğer, ona göre aile hukuku oluşur, ona göre eğitim hukuku oluşur, ona göre eğitim kuralları oluşur. Din, insanın özüne hitabeden temel değerleri mi ele alacak ve o değerler çerçevesinde bir uygarlık, yaşam felsefesi, bakış tarzı oluşturacak? Buraya gittiği zaman ben buna manevi yaşam diyorum işte. Değerler orada oluşuyor. Din senin sosyal ilişkilerinde; nasıl giyineceksin, kaç kere namaz kılacaksın, ne zaman hacca gideceksin, mülkünün ne kadarını vereceksin, neyi, ne zaman yapacaksın; sakalını ne zaman keseceksin, ne kadar uzatacaksın, saçını gösterecek misin, göstermeyecek misin gibi… Önemli görüyorum bunu ama bunlar üzerinde durup öbürünü ihmal ediyorsa o zaman görünüşe önem veren ama değerlerin yaşamadığı bir toplumun ortaya çıkmaya başlıyor. Bu bana çok aşina bir manzara olarak görünüyor. İçim acıyor. Çünkü benim toplumum bunu hak etmiyor ve bunun hakikaten konuşulması lazım.

 

Ben dindar bir insan gördüğüm zaman, gönlümden geçen, onun gözlerinin ışıl ışıl, sevgiyle dolu olmasını istiyorum. Hakkaniyet konusunda, “Kul hakkı yenmez.” konusunda tam anlamıyla yaşayan birisi olarak görmek istiyorum. Kendi iç dünyasının zenginliği ile özgürlüğünü keşfetmiş, kendisine saygısı olan ve Allah’ın yaratmış olduğu her varlığa, onun bir parçası olarak, saygılı bir tavır içerisinde olmasını bekliyorum. Tasavvufa baktığımız zaman bunu görüyoruz. Yunus Emre’ye şöyle bir girdiğin zaman nasıl görüyorsun böyle, nasıl! Ama bunu ihmal ettiğin o zaman öfke dolu, kindar ve “Benim gibi düşünmüyorsan, benim gibi inanmıyorsan seni kıtır kıtır keserim; hiç de acımam!” tavrının yaygın olduğunu görüyorsun. Tabii bağnazlık diyoruz. Bunun mücadelesi sürekli devam ediyor. Eğer bir kültür, denetim odaklı korku kültürüyse o toplumun din anlayışı da kesinlikle görünüş, kılık kıyafet ve korkudan beslenen bir din olacaktır. Ama bunu benim toplumumun özünü temsil eden bir bakış tarzı olarak görmüyorum. Halk şiirlerine, ozanlarına, türkülerine girdiğin zaman bambaşka bir gönül zenginliği ile karşılaşıyorsun ve o gönül zenginliği içerisinde yeni ufuklar açılıyor. O bakımdan o potansiyel benim toplumumda var. Dediğim gibi okuma yazma bilmeyen Yörük karısı, ben kuşa taş atarken “Vurma yavrum!” dedi. “Ne var? dedim, “Bannak gibi güpgüçük kuş!” dedim “Oğlum!” dedi “Canın büyüğü küçüğü olur mu?” “Allah her birine bir can vermiş. Vurma yavrum günah!” dedi. Şuradaki zenginliğe bak. Anladım mı? 10 yaşındaydım, hayır. Ama hissettim. Anladığım zaman 42 yaşındaydım ve dedim “Vay be!” “Şu ‘Biz’ bilincine bak ya!” “Vay be!” Bunu Kızılderili kültüründe de görüyorsun. “Ayı Birader”den bahsediyor ve hiç de aşağılamıyor. “Kartal Kardeş”ten bahsediyor. Hiç de aşağılamıyor. Müthiş zengin bir aileyiz, böyle baktığın zaman.