Okuyucuya tarihi bir yolculuğun içerisinde farklı kavramlar sunan, düşündüren bir metin.


 

Canlılar arasındaki ilişkiyi en iyi ifade eden örneklerden biri belki de çark olabilir. Bizler, Dünya denilen koca bir çarkın dişlileri olarak yaşamaya devam ediyoruz. Elbirliği ile dönen bu çark kusursuz şekilde çalışırken, her şeyin sorunsuz ilerlemesi gayet olası bir durum. Şayet dişlilerden birinin zarar görmesi halinde bütün bir çark ne hale gelir? Bilemeyiz belki de çark hala sorunsuz bir şekilde çalışmaya devam eder ama nereye kadar? Birden fazla cevabı bulunan bu olasılıkta önemli olan sorun değil o soruna nasıl bir çözüm bulunacağıdır. Söz konusu olayda diğer dişlilerin zarar görene yardımcı olması ve onun eksikliğini hissettirmemesi veya bir grup dişlinin zarar göreni tamir etmeye çalışırken diğerlerinin grubu idare etmesi en verimli çözüm yöntemlerinden biridir. Bunların hepsi bir sorunun üstesinden gelmemiz için yapmamız gereken temel eylemler. Peki bir çarkın dişlisinin zarar görmesi halinde diğer dişlilerin bunu görmezden gelerek çalışmaya devam etmesi durumunda ne olacaktır? İşte bazen küçük bir sıkıntının önemsenmeyip hatta belki de üzerinin kapatılıp yok sayılması çoğu zaman bir domino etkisiyle bizlere geri döner ve en sonunda ortaya yıkılmışlık çıkar. Tüm dişlilerin yaşanılan bir sıkıntıya rağmen çarkı sorunsuz bir şekilde döndürmesini sağlayan şeye bizler sorumluluk deriz. Sorumluluk, hayatlarımızın sorunsuz bir şekilde ilerlemesini sağlayan, belirli bir nizam içerisinde yaşamamıza etki eden en büyük kavramlardan biridir. Sorumluluk için genel veya özel birçok tanım bulunur. Sorumluluk: “Bireyin uyum sağlaması, üzerine düşen görevleri yerine getirmesi ve kendine ait bir olayın başkaları üzerindeki etkilerinin sonuçlarını üstlenmesi, başkalarının haklarına saygı göstermesi ve kendi davranışının sonuçlarına sahip çıkabilmesidir.’’ Yani en genel tanımıyla sorumluluk; insanların empati yaparak toplumu ayakta tutma çabasıdır.

 

Teknolojinin gelişmesi, ortaya çıkan birçok sosyal medya uygulamaları ve sanal dünyanın vermiş olduğu rahatlık insanların birbirleriyle temas etmesinin önüne geçmiş, yüz yüze iletişim geçmişe oranla alt seviyelere inmiştir. Hal böyle olunca eskiden toplumsal olarak algılanan sorumluluk duygusu, günümüzde sosyal medyada görünür olmak için kullanılan bir araç haline gelmiştir. Şöyle ki; yardıma muhtaç durumda olan bir insanın, sokakta kalmış bir hayvanın veya zarar görmüş bir canlının durumunu anlatan bir gönderinin paylaşılması ve fiziksel açıdan hiçbir harekete geçmeden sadece  birçok sosyal medya kullanıcısının bu gönderiye yorum yapması ya da beğenmesi insanlar için yüzeysel bir tatmin duygusu oluşturmaktadır. Bir şeyleri sürekli uzaktan görüp onlara dokunmadan onları hissetmeden, onların derdini anlamadan ya da bizzat şahit olmadan nasıl empati kurabiliriz ki? Yardımcı olmak için önce hissetmemiz gerekmez mi? Buradaki sitem asla teknolojiye ilişkin değildir. Burada belirtilmek istenen, teknolojiyi işimize geldiği gibi yorumlamak ve bunun sonucunda insanların birbirleri arasındaki iletişimin somutluktan uzaklaşarak soyut bile denilemeyecek kavramsız bir alana doğru gitmesidir. Teknolojinin hayatımıza girmesinden beri süre gelen bu tartışmalar bir yana dursun bu konuyla alakalı geçmişe yolculuk yapmakta fayda var.

 

 

Tarih kitaplarında okuduğumuz, filmlerde bolca adını duyduğumuz yedi krallığa ev sahipliği yapmış Anglosakson hukuk sisteminin hüküm sürdüğü İngiltere’de göze çarpan dört büyük krallık şunlardı: Wessex, Doğu Anglia, Mercia, Northumbria. Hikayemizin konusu İngiltere’nin bir bölümünde yıllarca hüküm sürmüş, zamanın en güçlü krallıklarından biri olan Mercia krallığında geçmektedir. Mercia lordu olan Leofric, bazı kaynaklarda Earl Leofric olarak da karşımıza çıkmaktadır. O zamanlar, ‘’Earl unvanı konta denk bir İngiliz asalet unvanı ‘cesur adam’ veya ‘savaşçı’ anlamlarına geliyordu.’’  Leofric ülkesinde saygın bir yönetici konumundaydı fakat her krallığın parlak ve bir o kadar da karanlık dönemleri bulunur. Savaşlar kazanılabileceği gibi pek tabii kaybedilebilir. Önemli olan kazandıktan veya kaybettikten sonraki durum yönetimini nasıl yaptığımızdır. Ülkedeki asker sayısının fazla olması ve birçok savaşa girip kiminden mağlup kiminden galip çıkan Mercia Krallığı, tüm bu masrafların üstesinden gelebilmek için Leofric’in emriyle, halktan Heregeld adı verilen bir vergi almaya karar verdi. Bu vergiyle birlikte halktan alınan paralar sayesinde, muhafızların maaşlarının ödenmesi amaçlanıyordu. Zor durumda olan, maddi açıdan güçlük çeken İngiltere halkı, üstüne bir de böyle bir vergiyle karşılaşınca iyice çıkmaza girmiş bu vergiyi ödememek için elinden geleni yapmış ve en sonunda isyan etmeye karar vermişlerdi.

 

İsyanlar bile sonuçsuz kalınca sorunu Earl Leofric’in en yakınındaki kişi yani karısı Lady Godiva çözmek için kolları sıvamıştı. Gece gündüz demeden her an kocasına söz konusu verginin halk için ağır olduğunu, İngiltere halkının bunun üstesinden gelemeyeceğini söyleyen Godiva’nın ikna çabaları sonuç verdi. Earl Leofric en sonunda Lady Godiva’nın ısrarlarına dayanamadı ve vergileri indirmeye karar verdi ancak bu o kadar da basit olmayacaktı.

 

Leofric, Godiva’nın önüne bir şart sundu: ‘’Tek bir şartla vergileri azaltırım. Kentin her tarafını at üstünde çıplak bir şekilde dolanmak zorundasın.’’ Lady Godiva bu istek karşısında şok olmuştu çünkü hem kocası hem de kendisi muhafazakar bir aileden gelmekte ve hatta kiliseye yaptıkları bağışlarla herkesten beğeni toplayan bir çift olmuşlardı. Leofric bu teklifin ne derece ciddi olduğunun farkındaydı ama içten içe karısının bunu kabul etmeyeceğini düşünüyordu. Çünkü karısı da tıpkı kendi ailesi gibi soylu bir aileden gelmekte ve tıpkı kendisi gibi dini inançlarına bağlı olarak yaşamaktaydı. ‘’Tamam yapacağım ve sen de vergileri azaltacaksın.’’ dedi Lady Godiva. Beklenmedik bu kabul karşısında şoka uğrayan Leofric, ne olursa olsun artık geri dönüşün olmadığını anlamıştı. Konuşmaların sonunda alınan bu karar tüm halka ilan edilir ve ağustos ayının bir salı günü Lady Godiva, atının iplerini tutan hizmetkarı eşliğinde, uzun saçlarıyla çıplak bedenini kapatmaya çalışarak şehri baştan aşağı atıyla gezer. Bütün şehir sessizlik içindeydi, evlerin camları kapalı, perdeler sonuna kadar örtülüydü, herkes evinde büyük bir üzüntüyle söz konusu eylemin bitmesini bekliyordu. Lady Godiva, sessiz ama hem kendi çağına hem de bir sonraki çağlara etki edecek hatta çığlık olacak eylemini tamamlar ve ardından eve döner. Earl Leofric artık verdiği sözü tutmak zorundadır ve vergileri indirir. Kaynaklara bu hikayeyle alakalı bir ayrıntı daha geçer; Godiva atın üzerinde çıplak bir şekilde gezerken, tek bir kişi onu görür.  Tom adındaki bu genç çocuk, dükkan kepenklerinin arasındaki ufak bir delikten Lady Godiva’yı izlemiştir ve delinen bu yasak bir rivayete göre Tom’un kör olmasıyla sonuçlanmıştır. İngiliz diline ‘Peeping Tom’ yani röntgencilik yapmak deyimini getiren bu çocuk hafızalarda yerini edinmiştir.

 

 

Peki anlatılan bu tarihi başkaldırının günümüzde olduğunu varsayarsak nasıl bir sonuçla karşılaşırız? Hangimiz Lady Godiva kadar ilkeli bir şekilde hareket etme cesareti gösterir ve bu sorumluluğu alır ya da hangimiz içinde yaşadığımız toplumu bahane ederek bunu yapmanın çok zor olduğunu ve başımızın derde gireceğini ileri sürer? Her şeyi bırakıp Lady Godiva olduk diyelim, kimler bizimle beraber bu sessiz başkaldırışa saygı duyar? Kimler şimdiki zamana uyup ellerine telefonlarını alıp videolar çekerek günümüzün Tomları olur. Geçmiş veya gelecek hiç fark etmez, sorumluluk denilen olgu çağların ötesinde bir kavramdır. Sonuç olarak olasılıklar ortada ve seçim bizlerin elinde.

 


Kaynakça: